Bir Türkiye Sevdalısı: Suha Arın

Reha Arın, Nesli Çölgeçen, Kemal Sevimli ve Hasan Özgen

Murat Beşer, Cumhuriyet Gazetesi – 03.01.2010

Belgesel sinemamızın duayen isimlerinden Suha Arın, 6. ölüm yıldönümünde ‘Ustalara Saygı’ toplantıları kapsamında anıldı

Rahmetin kovayla tepemizden aşağı geçtiği bir kış akşamında o da payına düşeni istemişti. Öyle de oldu; belgesel sinemamızın duayen ismi Suha Arın, ölümünün altıncı yılında, Akatlar Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde sevenleri tarafından anıldı. Önce perdeden sevecen bakışlarıyla bizi izleyen Arın’ı gördüğümüzde, övgülerle dolu olması gerektiği halde, içinde kibre, komplekse ve kaprise yer ayrılmamış bir hayata giriş yaptığımızı hepimiz hissettik.

Sonra yaşamına tanıklık etmiş akrabaları, kadim dostları, her kuşaktan öğrencileri birer birer anlatmaya başladı, Arın’ın işi üzerinden Türkiye’ye nasıl sevdalandığını…

Prof. Nermin Abadan’dan öğrendik, Arın’ın ne kadar yüksek iradeli ve zarif bir insan olduğunu. Arzuladığı her şeyi kendi çabasıyla gerçekleştirmiş; yeniliği yakalama tutkusuyla yaşamış, ama bu tutkuları hiçbir zaman tuhaf hırslarla buluşturmamış kalender birisiydi. Onu diğerlerinden ayıran şey, görsel bir kültür tarihçisi olmasıydı.

Prof. Aysel Aziz’e göre öğrencileriyle diyaloğu olağanüstüydü. Söylentiye göre, ay sonu maaşının üçte ikisini odasını ziyaret eden öğrencilerine servis yapan çaycıya öderdi. İşleri hırsının çok üzerinde ve ötesindeydi; en belirgin özelliği hem üretici, hem öğretici oluşuydu. “Kan, ter ve gözyaşı”; usta yaptığı işi böyle tarif edermiş.

Öğrencisi Nurçay Türkoğlu için ise Arın, Aydınlanma çağının düşünürleri mertebesinde öncü; geçmiş mirasa sahip çıkan bir aydındı.

Sahnede yan yana sandalyelerde oturdukları için kendilerini ince saz heyeti gibi gören esprili ve bir o kadar da duygusal insanlar; Nesli Çölgeçen, Kemal Sevimli ve Hasan Özgen… Onlar da ilk öğrencileri olarak, ustanın işlerinin basit birer film değil, yarına taşınan birer kültür hazinesi olarak görülmesi gerektiğinin altını çizdi. Samimiyetle bezenmiş filmleri bu ilke insanına, bu coğrafyaya ait şeylerdi.

O, öğrencilerine bir tek şey dışında bildiği her şeyi öğretmiş bir dava insanıydı. Öğretmediği şeyi kendi de bilmiyordu; övünmek. Bu akşam söz alan hiç kimse tek satır kendini övmedi; bu da iyi bir Arın öğrencisi ve dostu olduklarının göstergesiydi.

Beşiktaş Belediyesi tarafından “Ustalara Saygı” toplantıları kapsamında düzenlenen ve Faruk Şüyün tarafından hazırlanan geceyi, Arın’ın kardeşi Reha Arın sundu. Ustanın yeğeni Eren Arın’ın piyanosu, Ayça Ergin Arın’ın ise neyiyle eşlik ettiği bir slayt gösterisinin ardından sırasıyla söz aldı; ustayı kitaplaştıran Berrin Avcı Çölgeçen, kendisiyle yıllarca çalışmış yönetmen Hakan Aytekin, çalışmalarına tarihçi olarak yardımcı olmuş değerli Prof. Suphi Saatçi, çıkışta misafirlerin ağzını lokumla ballandıran Safranbolu Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy ve diğerleri.

Konuşmaların gelip düğümlendiği nokta benzerdi; Arın sadece sanatıyla değil, insanlığı ve insancıl karakteri ve pamuk kalbiyle de biricikti. Belgeselci olduğu kadar, akademisyen kişiliğiyle de ayaktaydı.

Eğer bir insan vefatının ardından böyle eserler, öğrenciler bırakmışsa yaşamış demektir. Bize de anmak düştü, saygıyla ve vefayla…