Suha Arın İçin Ne Dediler

Suha Arın (1942-2004)

Atilla Dorsay (Film eleştirmeni, araştırmacı): Suha Arın benim kişisel tarihimde çok önemli yer tutmuş bir sanatçıdır. Türkiye’de belgesel yapılabileceğini, bu kadar başarılı olunabileceğini ben ondan öğrendim. Cumhuriyet’te eleştiri yazdığım zamanlar Safranbolu’da Zaman, Kula’da Üç Gün, Urartu’nun İki Mevsimi gibi filmlerine adeta konulu filmler kadar yer ayırdığımı hatırlıyorum. Sonra Tahtacı Fatma başlı başına bir olaydı.

Çelik Gülersoy: Suha Arın Türk belgesel filmciliğine romanı ve şiiri sokmuş, belgesel filmi romansallaştırmış ve şiirselleştirmiş olan bir büyük sanatçıdır.

Ertuğrul Karslıoğlu (Yönetmen): Belgesel dünyası çok önemli birini yitirdi. Türk belgeselciliğinin köşe taşlarından, dönüm noktalarından biriydi, bizi öksüz bıraktı.

Necdet Sakaoğlu (Tarihçi, araştırmacı): Suha Arın’la ben Topkapı belgeselinde çalıştım. Biz evvela uzunca bir süre 3-4 ay Topkapı semineri yaptık. Suha Arın o kadar ciddi bir insandı ki son derece kapsamlı, metotlu bir yönetmendi. Zannediyorum Topkapı belgesellerinin en güzellerini Suha Arın yapmıştır.

Cemal Karman (Yönetmen): Suha Arın Türkiye’ye geldikten sonra bambaşka bir zihniyet geldi. Her konuda yani sadece taş topraktan değil, aklınıza gelebilecek her türlü sosyal ve tarihi konuda belgesel yapılabileceğini öğrendik.

Turhan Yavuz (Belgeselci ve öğretim görevlisi, öğrencisi): Suha Arın’la birlikte çalıştığımız süre içinde, öğrencilik yıllarımda olsun daha sonra profesyonel yaşamımızda olsun bizim hatalarımız oluştuğunda bize hiç kızmadı, hep doğruyu gösterdi, olumlu yaklaştı. Bu eğitimin bir parçasıydı ve bu, bizim için çok önemliydi. Film çekimiyle ilgili olarak ben bu işi yapmak istiyorum diyen herkese kapısını açtı. Hiçbir şey bilmeyen insanları bile aldı eğitti, belgesel sinemaya gönül vermiş herkesi kucakladı eğitti, her türlü yardımlarına koştu. Film çekmekten tutun bir projeyi yaratmak olsun, her aşamasında tüm desteğini verdi.

Ersan İlal (Prof. Dr., arkadaşı): Eğer başka bir ülkede olsaydı Suha Arın gibi bir belgeselciyi herhalde koyacak yer bulamazlardı. Ben karşılaştırıyorum en ünlü dünya belgeselcilerinin belgeselleriyle, kesin bir üstünlüğü var Suha Bey’in belgesellerinin. Türk belgesel sineması açısından baktığımızda bir ekoldür. Onun öğrencisi olmuş ya da olmamış belgeselcilerde bugün eğer bir belgesel sinema biçemi, üslubu gelişmişse, mutlaka Suha Bey’e çok şey borçludur.

Aysel Aziz (Prof. Dr., arkadaşı): Suha ile Ankara Basın Yayın’da odalarımız karşı karşıya olduğu gibi, dostluğumuz da karşılıklıydı. İşine müthiş bağlıydı, en son hastaneden kaçıp derse girmeyi isteyecek kadar. O kadar zarif ve sevecen bir insandı ki, onu sevmeyen birisi olabileceğini düşünemiyorum.

Levent Kılıç (Prof. Dr., öğrencisi): Suha Hocam belgeselcilik anlayışındaki bilim ve sanatın birleşimini kendi hayatına da uygulamış bir insan; hem bir bilim adamı hem de sanatçıydı. Fiziksel anlamda öldü ama gerçek ölüm insanın adının en son anıldığı zamandır. İçimi titreten bir nokta, 50’yi aşkın film yaptı, bizim üniversitelerimiz Hocaya bir akademik onuru, bir Sanatta Yeterlilik onurunu çok gördü.

Nurçay Türkoğlu (Prof. Dr., öğrencisi): Suha Hocamın belgesel sinemacılığına belki de temel olan, onun çok iyi bir sosyal bilimci ve engin bir düşünür olmasıdır.

Hasan Özgen (Belgeselci): Suha Arın’la tanışıklığımız TRT’deki haber belgesellerinde çalışmamla başladı, daha sonra TRT’de boş zamanım oldukça, yıllık tatillerimde Suha Arın’a takılarak daha çok şey öğrenme ve belgesel dünyasında bir gezintiye çıkma ihtiyacı duydum. Suha Arın’ın gerçekten çok iyi bir öğretici niteliği var. Bir şeyi merak ettiğimde yanıtını alamadığımı hiç hatırlamıyorum; bıkmadan usanmadan bir öğretme arzusu vardı.

Hakan Aytekin (Belgeselci ve öğretim görevlisi, öğrencisi): Suha Arın, eğitimle üretimi bir arada götüren bir akademisyendi. Akademisyenliği hayatın içine yayılan bir akademisyendi.

Sevinç Çor Baloğlu (Belgeselci, öğrencisi): İlk defa şunu gördüm ki bir hocanın, öğrencisi bir adım atabiliyorsa, kendisi 5 adım birden atıp onu kucaklamayı, ona bu işi öğretmeyi misyon edinen bir başka tarafı olabiliyor. Suha Arın bir projede birlikte çalıştığı bir insana, danışmanı olsun yardımcısı olsun, o kadar çok payeler yüklerdi ki bir süre sonra o insan bu payeye sarılır ve onun üstünde bir kimliğe bürünebilirdi. Bu tabi çok zor durumlar yarattı sevgili Suha Hocam için çünkü bir süre sonra bakardınız ki o kişi projeyi tamamıyla sahiplenmiş, kendisinin gibi görmeye başlamış olurdu.

Yalçın Yelence (Yönetmen, öğrencisi): Suha Hoca’yla çektiğimiz Midas’ın Dünyası filminin gala gecesinde çok heyecanlıydık elimiz ayağımıza dolaşıyordu, filmin izlenip sona ermesini bekledik ve o müthiş bir andı, alkışlar koptu; çok büyük bir keyif çok duygusal bir final ve böylesi bir final mesleğinizi tamamen göğsünüze yerleştirmenizi sağlıyor. Suha Bey yanında çalıştırdığı insanlara son derece sıcak, ilgili, sevecen davranan esprili, anlattığı şeyi dinleten bir insan, onunla birlikte olmanın keyfini ancak yaşayanların bilebileceği bir kalitesi olan bir insan. Hocamızı şimdi zamana uğurladık ama inanıyorum ki Suha Arın yarattığı tüm filmlerdeki tüm zamanlarda sonsuza kadar yaşayacaktır.

Kemal Sevimli (Yönetmen ve öğretim görevlisi, öğrencisi): Suha Bey’le birlikte belgesel film çok daha bilimsel, kalıcı ve sanat eseri biçiminde oluştu. Suha Bey’in bize kazandırdığı bir güzellik de her yönüyle; filmin araştırma safhasından, çekim safhasına, oradan sunum safhasına her yönüyle çok profesyonel çalışıyor ve her yönüyle öğreniyorduk. Gerekirse 24 saatimizi veriyorduk. Dolayısıyla o filmleri hepimiz kendi çocuğumuz gibi seviyoruz.

Nesli Çölgeçen (Yönetmen ve öğretim görevlisi, öğrencisi): Biz Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okurken Suha Hoca’nın ilk önce rüzgarı geldi okula, belgesel çeken program yapan bir hoca ve biz heyecanla beklemeye başladık. Derslere girmeye başladı ve özellikle bir grup Suha Hoca’ya öyle bir yapıştık ki yaklaşık 26 yıl geçti hala bir şey sormak istediğimizde ona gideriz, hep onunlayız. Felsefesiyle, bilgisiyle, yeteneğiyle, yaratıcılığıyla ve yetiştirdiği insanlarla Suha Arın tam bir ekoldür. Biz ilk defa kamerayı Suha Arın sayesinde gördük.

İlhan Arakon (Görüntü yönetmeni ve öğretim görevlisi): Suha Bey’le dost olduktan sonra Suha Bey’le çalışmamak kabil değil. Hele Suha Bey’le çalıştıktan sonra başkasıyla çalışmak kabil değil. Onun yaptığı işleri çok takdir ediyorum, hayranım. Bir rejisörün yapabileceği en büyük şey bütün ekibi aynı vadide yürütebilmek. Bunu o kadar hissettirmeden, o kadar güzel yapar ki ve biz orda zevkle keyifle o zorlu vadide yürürdük. O kadar öncü olarak çalışırdı. Benim kendi hayatım görüntünün üzerine kurulmuş bir hayat onunki ise muayyen bir felsefenin üzerine kurulmuş bir hayat. O görüntüyle o felsefeyi iç içe getirmek ne kadar zor değil mi, onu o kadar kolaylıkla yapardı ki hayran olmamak mümkün değil.

Elif Kurtoğlu (Öğrencisi): Çok şanslıyım ki Suha Hoca tahtaya telefon numarasını yazdığında ve "Beni ne zaman isterseniz arayabilirsiniz" dediğinde bu fırsatı değerlendirip belgesel sinemanın büyülü dünyasına bir adım atabildim, bunun da ötesinde her konuda öğrencilerine sonsuz destek ve değer veren onları yücelttiği gibi yüreklendiren bir hocaya da sahip olabildim. Fakat aynı zamanda çok da şanssızım ki Suha Arın’ın son öğrencilerinden biri olarak daha öğrenecek çok şey, verilecek çok mesaj varken, sanki Suha Hoca her zaman hatalarımızı düzeltip bize yol gösterecekken ansızın aramızdan ayrıldı.

Sevilen Toprak Alayoğlu (Öğrencisinin öğrencisi): İki yıl önce Suha Hoca’yla tanıştım. Okula geldiği sırada onu asiste edebilmek için diğer gençlerle yarışıyor gibiydik. Belgesellerini ve bu alandaki ününü biliyorduk. Ancak kocaman bal rengi gözleriyle bir jönü karşımızda görünce gençliğini de merak etmedik değil. Bu arada bize Hisar’da çay sözü var.